ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK VE UMUT…
Değerli Arkadaşlarım;
Sözlerime başlamadan önce şunu belirtmek isterim ki, “Çaresiz değilsiniz, çare sizsiniz.”
Değerli Arkadaşlarım;
Bugün, gerek günlük hayatımız bazen de sendikal mücadelemizde karşılaştığım, “ah, vah” feryatları ile başlayıp, “bu iş olmaz, bunlar vermez, yine olmadı, zaten belliydi” söylemleri ile devam eden ve en sonunda “hiçbir halta yaramıyorsunuz, boşa uğraşmayın, kandırmayın bizi” gibi suçlamalarla biten bir mevzudan bahsetmek isterim.
Psikoloji literatüründe bu duruma “Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromu” veya “Başarısızlık Sendromu” deniliyor.
Klinik Psikolog Cem KAYAbu sendromuşöyle açıklıyor: “Kişi eğer çok sayıda başarısızlık yaşadıysa, tekrar denese de nasıl olsa olayların kontrolünün kendisinde olmadığını, başarıya ulaşamayacağını düşünerek adım atmaz.İnsan hayatında çaresiz kalınan durumlar olması doğaldır. Belli konularda çözüm üretmek güçtür ya da kişi çaresiz kalabilir. Ancak öğrenilmiş çaresizlikte, gerçekten çaresiz olmadığımız halde çaresiz olduğumuzu zannederek, çözmek için bir şey yapmayarak başarısızlığı baştan kabul ederiz.”
Başarısızlığı baştan kabul etmek, çare varken çaresiz hissedip hiçbir şey yapmamak…
Değerli Arkadaşlarım;
Sendika demek her şeyden önce “umut” demektir. Umut çabalama gücü verir. Çaba başarı getirir. Umut olmadan çaba da olmaz başarı da gelmez.
Hep beraber yaşıyoruz. İnanılmaz mücadeleler yapıyoruz. Sahada eylemler, yetkilileri ziyaretler, sosyal medyada etkinlikler, basın açıklamaları, TV programları, hazırlanan dosyalarvs. vs. Kamuoyu baskısı ve gündem oluşturmak için her yolu deniyoruz. Emek veriyoruz. Çünkü haklılığımıza inanıyoruz.
Bunların her birisi birer çaba ve umudun göstergesi…
Tarih te bunu defalarca göstermiştir ki, mücadelede sonuca ulaşmak zaman alabilir, bazen de sonuç alınmayabilir. Ancak pes etmek yerine her düştüğünde ayağa kalkmak, kalkmayı bilmek gerekir. Unutmayınız ki, düştüğünüzde ayağa kalkamazsanız bir daha hiçbir zaman kalkamazsın.
Değerli Arkadaşlarım;
Görüyoruz ki, umutları kıran ve çabalama isteğini bitiren ya da zarar veren en önemli etmen,öğrenilmiş çaresizlik sendromu ve bu sendromu yaşayan bireylerin, bilinçsiz bir şekilde sahada ve sosyal medyada yaptıkları açıklamalardır. Katkı sunulması yerine çaresizlik söylemleri ile örgütlü mücadeleye sekte vurmaya çalışmak hiç kimseye fayda sağlamadığı gibi, hakların alınmasında, dertlerin ilgililere iletilmesinde, kamuoyu baskısı oluşturulmasında mücadeleye zarar vermekte, kitlelerde bıkkınlık yaratarak kısmen de olsa inanç kaybına, mücadeleden vazgeçmeye ve başarısızlığadoğru sürüklemektedir.
Denilebilir ki, bunda sivil toplum örgütlerinin hiç mi suçu yok?
Bu soruya hayır denilmesi mümkün değil. Türkiye’de memurların başına gelmiş en büyük felaket olan MEMUR-SEN ve KAMU-SEN, aldığı yetkiyi etkisiz kullanarak, memurları açlık sınırına getirmesi bunun en büyük sebebi. Yine, maalesef bazı sendika yöneticilerinin; iş bilmezlikten, üye kaybetme kaygısından, sendikal rekabeti sürdürme telaşından kaynaklı kullandıkları abartılı dil, verilen anlamsız vaatler ve gereksiz söylemler de üye nazarında var olan “zaten kurum yıllardır sahipsiz bıraktı” algısı üzerine “tuz-biber” olmakta, sendromun pekişmesine sebep olmaktadır.
Değerli Arkadaşlarım;
Hepimiz biliyoruz ki, otorite yani kurum yöneticileri karşısında örgütlü bir güç istemez. Her şeyi kabullenmiş ve öğrenilmiş çaresizlik sendromuna yakalanmış çalışanlar onlar için daha kıymetlidir. Çünkü karşısındaki zayıflamış bir örgütlü güç varken, sistemi istediği gibi yönetmek oldukça kolay olacaktır. Bu nedenle, kurum veya siyasi fark etmez tüm otoriteler, çalışanların öğrenilmiş çaresizlik sendromuna kapılması için elinden geleni yapmaya, başarısızlık algısı yaratmaya, “bu saatten sonra artık olmaz” fikrini yaymaya çalışırlar.
Örnek olarak seçim beyannamelerine konulmuş, toplu sözleşme mutabakatına girmiş, yani söz verilmiş bir konuyu dahi aradan geçen yıllara rağmen çözmemesi bunun en büyük kanıtıdır. Her ziyaret, görüşme veya toplantıda haklısınız deyip, akabinde kılını dahi kıpırdatmamaları bunun farklı bir versiyonudur.
Değerli Arkadaşlarım;
Her şeyden önce, bu tür tuzaklara düşmemek gerekir. Hata olur, eksiklik olur, başarısızlık olur. Başarı da başarısızlık ta hata da eksiklik te çalışılan ve çaba gösterilen yerde olur.
Biliyoruz ki, hiçbir hak kendiliğinden verilmez. Hak almak için çaba gerekir, mücadele gerekir.
Başka bir gerçek daha vardır ki, hiçbir bireysel çaba da toplumsal sonuçlar doğurmaz. Bu nedenle de sendikal yapılara ve örgütlü mücadelelere ihtiyaç vardır.
Mücadele ederken de Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’nun dediği gibi, “Firavuna karşı olmak yetmez, Musa’nın da yanında olmak gerekir.” Kısacası, samimiyetle mücadele edenlere sahip çıkılmak, mücadeleye destek olmak gerekir.
Bu nedenle de öğrenilmiş çaresizliklere prim vermeden, umudumuzu canlı tutarak hedefimize kararlılıkla yürümemiz, ortak çıkar ve hedefler çerçevesinde memurlar arasında “sınıf bilincimizi” oluşturmamız ve elbirliği ile mücadele etmemiz gerekir.
Zaman “ah, vah” etme, “bu iş olmaz, bunlar vermez, yine olmadı, zaten belliydi” söylemlerinde bulunma zamanı değil, çare arama, mücadele etme zamanıdır.
Son olarak, yine tekrar ediyorum, “Çaresiz değilsiniz, çare sizsiniz. Çaresiz değiliz, çare bizleriz.”
Saygılarımla.
Tuncay CENGİZSAVDES-SEN Genel Başkanı
© 13.04.2023